Covid'le yaşamayı artık öğrenmemiz mi gerekiyor?

-
Aa
+
a
a
a

Pandeminin ilk zamanlarına göre vaka sayıları katlanmış durumdayken artık Covid'le yaşamayı öğrenmemiz mi gerekiyor? Viroloji uzmanı programcımız Prof. Selim Badur, güncel istatistikleri ve konuya dair araştırmaları paylaştı.

Covid'le yaşamak, illüstrasyon
Selim Badur'la Korona Günleri: 17 Ocak 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 17 Ocak 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(17 Ocak 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Özdeş Özbay: Merhabalar Selim bey, günaydın!

Selim Badur: Günaydın Özdeş, Yağmur, Feryal, herkese günaydın! İyi haftalar diyerek başlayalım. Bu sabah yine John Hopkins Üniversitesinin web sitesinin sayısal değerlerine baktığımızda küresel olarak olgu sayısı 327 milyonu geçti, 328 milyona yaklaşmakta. Tüm dünyada 5.5 milyondan fazla koronavirüs enfeksiyonu nedeniyle da yaşamını yitiren insan var. Şimdi ilginç olan, geçen haftaki sayısal değerleri bugünkü değerlerden çıkartıp yedi günde ortalama kaç yeni olgu listeye eklendi diye bakarsak neredeyse 3 milyon olgu, 2.98 milyon olgu var.

ÖÖ: Günlük?

SB: Günlük, çok çok korkunç bir sayı bu. Yani korkunç bir sayı derken abartmayayım ama hani geçtiğimiz bütün bu pandemi süresince en yüksek olgu sayısı 800-900 bin sınırındaydı ve neredeyse üç milyon doz ekleniyor. Bu aslında omikronun hızla yayılmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir tablo. Buradan hareketle de her durumda, herkese PCR testi yapılıp yapılmamasının tartışılması çok da mantıksız değil aslında. Ancak anlaşılması güç olan nokta Türkiye’deki uygulama, çünkü biliyorsunuz üç gün kadar önce Sağlık Bakanlığı bu PCR testinin artık herkese uygulanmayacağını, özellikle uçak, tren, otobüslerdeki belirli seyahatlerde PCR negatifliği sonucunun aranmayacağını ilan etti. Farklı başka nedenlerle ve farklı yerlerde de bu testin kaldırıldığını belirten, istenmeyeceğini vurgulayan bir açıklama yaptı. Ancak dün itibariyle uçaklara binecek olan kişilerden PCR testi, negatif PCR sonucunun aranacağını uçaklar için bu kararın geçerli olmadığını, yani test sonucu istenmesinin uçaklar için yeniden gündeme geldiğini söyledi. 

ÖÖ: Bu sadece uçak mı yoksa diğer şehirlerarası…

SB: Ben de onu diyeceğim, yani uçakta böyle bir test istenecek ama trende, otobüste istenmeyecek. Bu tabii çok ironik, çok komik bir şey ama bu tarz çelişkiler inanın sadece ülkemize özgü değil. Birazdan değineceğiz, farklı ülkelerde de bu tarz çelişkili, yöneticilerin hani çaresizliği, beceriksizliği ya da ne yapacaklarını tam bilememeleriyle ilintili birçok karar açıklanıyor. Hemen bir örnek verirsek eğer, geçtiğimiz hafta Fransa’da öğretmenler ve tüm eğitim sektöründe çalışanlar, eğitim emekçileri greve gittiler, biliyorsunuz. Yaklaşık sokaklarda 80 bin kadar protestocu vardı; polis yetkililerine göre tüm öğretmenlerin %38,5’u katılmış, sendikalara göre %75’i katılmış. Ayrıntıya hiç girmeyelim ama özellikle bu yürüyüşlere, bu protestolara Fransa’daki başkanlık seçiminin ilk turuna yaklaşık 100 gün kala bazı milletvekilleri de katılmışlar. Sonuçta milli eğitim bakanlığı, eğitimciler için işte beş milyon maske dağıtılacağını açıklamış. Ancak bütün bunların içinde neden böyle bir protesto yapıldı? Ki buna, protestolara veliler, öğrencilerin aileleri de katılmışlar, çünkü Fransa’da son iki yıl içinde okullarda pandemiyle ilgili alınacak önlemlerde, genelgelerde toplam 19 kez değişiklik olmuş. Yani okullar ne zaman açılacak, ne zaman kapacak, eğer sınıfta bir öğrenci pozitif çıkarsa sınıf ne yapacak, sınıf arkadaşları ne yapacak, okul kapatılacak mı? Yani büyük bir kargaşa hakim ve bu okul ortamındaki pozitiflere karşı alınacak önlemlerde izlenecek yol tam 19 kez değiştirilmiş. Yani insanlar da isyan ediyorlar “Yeter artık, yani bu işin bir standardı yok mu?” diye. Bu okullarda yeni uygulamaya göre Fransa ve Avrupa’nın bazı ülkeleri, ücretsiz alacakları oto testleri, yani kendi yapacakları testleri öğrencilere haftada üç kez uygulamaları gündeme geldi. Bunun da sakıncalarını, getiri ya da götürülerini birazdan konuşacağız. Şimdi günde üç milyona yaklaşın olgu deyince hani Türkiye’nin dünyadaki yerine baktığımızda yine John Hopkins sitesinde Türkiye dokuzuncu sıraya indi, Türkiye’de bugüne dek toplam 10 milyondan fazla olgu, 85 bine yakın da yaşamını yitiren kişi var. Türkiye dokuzuncu sırada dedim çünkü birçok gelişmiş ülke, örneğin ABD birinci sırada, kimseye yerini bırakmıyor. İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve bu araya Hindistan, Arjantin ve Avustralya girdi, onlardan sonra da Türkiye yerini bu listede dokuzuncu olarak almakta. Aşılamaya baktığımız zaman dünyada 9.6 milyar doz aşı kullanıldı. Dünyadaki insanların %59,9’u yani %60’ı tek doz aşı almışlar ama bu gelişmekte olan ülkelerde % 9,5civarında. Türkiye’de bu ilginç bir durum çünkü Sağlık Bakanı’nın verdiği sayısal değerlerle Our World in Data isimli -küresel olarak saygın, insanların takip ettiği, aşılama oranlarıyla ilgili sayısal değerlerin gösterilmesi gerektiğinde tüm yurtdışı konuşmalarda yer verilen- siteye göre Türkiye’de tam aşılılar %61.3; bu da 52.1 milyon Türkiyeliye tekabül etmekte. Bu durum ilginç, yani burada da bir çelişki var; bakanlığın verdiği aşılı sayısı ile bu sitede yer alan evrensel kabul görmüş bir bilgi alanındaki değerler arasında. Şimdi dünyada olup bitenleri bitirirken belki de farklı coğrafyalardan örneklere bakalım, örneğin Afrika dedik, Afrika’daki aşılama nasıl gidiyor? Afrika’daki aşılamadaki durum nedir diye baktığımızda, aylardan beri dillendirildiği halde gerçekten yürekler acısı bir durum var Afrika’da, bir türlü de düzelemedi. Örneğin Afrika kıtasında Moritanya ve Fas gibi ülkelerde tam aşılılar %60-70’lerin üzerindeyse Brundi ya da Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde aşılama oranları %1’in altında, bu çok garip, çok çelişkili bir durum. Uluslararası İlaç Üreticileri Konfederasyonu 2022 Haziran’ında toplam üretilecek dozun 24 milyara erişeceğini söylemiş. Şu anda yaklaşık 10 milyar doz aşı kullanılması ve 2022 yılının ortalarında üretimin 24 milyar doza erişeceğini düşünürsek eğer hani Afrika’ya da belki düşer bu durum. Tabii Afrika’da iki ilginç noktaya daha değineyim, CAN diye kısaltılan Afrika Futbol Turnuvası düzenleniyor. İlginç bir yöntem uygulanmış. Kamerun’da yapılacak, Kamerun-Etiyopya maçıyla başlayacak bu turnuva. Bu turnuvayı canlı izleyebilmek için aşı zorunluluğu getirilmiş seyircilere. Bunun üzerine inanılmaz bir şekilde aşılama oranları artmış. Bu nedenle de Sınırsız Doktorlar Kuruluşu diyor ki “Aşılama oranı %6.7olan bir ülkede bu yaklaşım gerçek bir hızlandırıcı faktör oldu.” merak ediyorsan eğer Özdeş, Kamerun-Etiyopya maçının sonucunu 2-1 Kamerun kazanmış bu turnuvanın açılış maçında.

ÖÖ: Ama demek ki ülkede aşı varmış?

Afrika halen aşı eşitsizliğinde başı çekiyor

SB: Evet, yani demek ki Kamerun’da varmış. İlginç şeyler oluyor Afrika’da; bugüne kadar Afrika’daki yetkililerin açıklamasına göre, özellikle Covax üzerinden gelen aşıların zamanında eriştirilemediği ya da dağıtılamadığı için süresi geçtiği, artık imha edilmesi gereken -bu şekilde tanımlanan, bu şekilde değerlendirilen- aşıların miktarı 100 milyon dozu geçti. 

ÖÖ: Evet, “Geri gönderildi” deniyordu. 

SB: Geri gönderiliyor veya imha ediliyor filan. 

ÖÖ: Bu Covax’ın özellikle Afrika’ya gönderdiği aşılar hangisi?

SB: Nereden bulurlarsa oradan gönderiyorlar. 

ÖÖ: Öyle mi? Şey galiba değişmişti öyle değil mi? Bunu ben de arada bir hangisi olduğunu unutuyorum da ilk başlangıçta sanırım Biontech için -20 derecelerde saklanması gerekiyordu, “Bu nasıl dağıtılacak?” deniyordu. Sanırım onda da zaman içerisinde değişiklik oldu?

SB: Biontech -70 idi, -20 olan aynı yöntemle hazırlanan Moderna aşısıydı. Daha sonra Türkiye’de de bugün bu -70’de muhafaza edilmiyor. Bu aşıların buzdolabında da dört hafta kadar belirli bir süre etkisini yitirmeden korunabileceği açıklandı. Birtakım testler, deneyler yapılarak bu karara vardılar, bu sonuca vardılar. Şimdi örneğin Uganda’da Mart 2020’de kapanan okullar Ocak 2022’de açılacak, yani çok ciddi bir süre okullar kapalıymış. Ancak bu süreçte “madem okula gitmiyor, bari şu işte çalışsın” denilen çocuklar var tabii. Bunların bir kısmı eğitime geri dönmeyecekler. Yani Uganda’da şu anda eğitim alan öğrencilerin -orta öğrenimden bahsediyorum- 1/3’ü geri dönmeyeceklermiş, bu da dolaylı yoldan çok ciddi bir eğitimin aksamasına, eğitime dair, eğitim dışında kalan çocuklara ait bir tablo. Kısa bir bilgi de Latin Amerika ülkelerinden; Arjantin’de geçen yıla göre günlük sayılarda neredeyse üç misli artış var. Bu da omikronun hızlı dağılımına bağlı olarak günlük olgu sayısı bir süredir 110 binin altına düşmüyor. Uruguay’da, Bolivya’da, Brezilya’da da çok hızlı artışlara dair bu tarz benzer sayısal değerler geliyor. Örneğin Brezilya’da, bir çalışmaya göre, son 20 gündeki artış %6000’miş, bu çok ilginç bir artışa işaret etmekte. Şimdi Avrupa ülkelerine geçelim, Fransa’da hastalık yayılmaya devam ediyor; 3-9 Ocak haftasında 100 binde 2811 yeni olgu var. Biliyorsunuz 100 binde 100’ün üzerine çıktığı zaman önlemler alınıyordu. Bırakın 100’ün üzerine çıkmayı, 2800-3000’e varmış neredeyse bu sayısal değer. Geçen hafta bu 100 bindeki sayı 1917 idi; yani bir haftada olgu sayısında %47 artış olmuş, ortalama günde 270 bin kadar olgu var. Yapılan testlerin, yani PCR artı antijen testlerinin pozitiflik oranı 1/5, yani beş tane test yaptığınız zaman bir tane muhakkak pozitiflik buluyorsunuz, %20’ye tekabül ediyor. Bu oran Türkiye’de de geçerli; İstanbul ve İzmir’deki üniversite kliniklerinden İstanbul Tıp Fakültesi, 9 Eylül ve Ege Üniversitesi’nde üçünden de alınan değerlerde %20’nin üzerinde pozitiflik sayısı. Buna karşılık Fransa’da hastaneye yatışlar azalmış, bu da omikron nedeniyle hastalığın hızla yayıldığını ama ağır geçmediğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmekte. Tabii Afrika’da, Kuzey Afrika ülkelerinden iki örnekle bu ülke turunu bitireyim; Tunus’ta iki hafta boyunca geceleri sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başlandı. Fas’tan, Marakeş’ten bir bilgi de bu Marakeş’te turistik birtakım eşyaların satıldığı pazarlar var, kapalı ya da açık pazarlar, buralarda işler % 90azalmış, çünkü 29 Kasım’da Fas, 31 Ocak’a kadar devam edecek şekilde hava sahasını uluslararası uçuşlara kapattığını, hava alanlarını kapattığını belirtti. Yani aralık, ocak aylarında uçakla turist gelmiyor. Bu da tabii Fas’ta ticaret yapan insanlar için çok olumsuz bir gelişme. Fransa’da geçen hafta öğretmenlerin grevinden bahsettim; aynı zamanda bu ülkede bizdeki HES koduna tekabül eden bir sağlık karnesi gibi bir şey vardı -işte herhangi bir yere girilecekken hastalığın geçirilip geçirilmediği ya da PCR testi yapılıp yapılmadığıyla ilintili bir belge-, onun yerine artık bundan sonra aşı karnesi geçecek. Fransa’da çeşitli kapalı mekanlara girişte aşılı olup olmadığı…

ÖÖ: Dijital mi?

SB: Evet, dijital, herhalde telefonlardan okutularak görülecek. Pazar günü önce senatodan, daha sonra meclisten 215 evet ve 58 hayır oyuyla geçti. Artık aşı… Tabii bu aşı olup olunmadığına dair dijital bilgiyi acaba restoranlar, kafeler denetleyecekler mi? Bunun gibi birtakım sorular soruluyor, çünkü bu konuda “Gelen müşteri böyle aşısızsa da ben alırım” diyenler var. Bu tür bir önlemin yararı konusunda bu da önemli bir nokta. Şimdi İngiltere’den bir haber var; İngiltere’de Boris Johnson hükümeti toplumdan özür diledi. Ben de zannettim ki bu yılbaşında bir parti vermişlerdi, o nedenle özür dilediler zannettim. Bu haberi tam geçerken, çok da önemli değil herhalde diye düşünürken yanılmışım; ondan ötürü değil, Prens Philip’in cenazesinden ya da töreninden bir gün önce başbakanlıkta iki tane bürokrat emekliye ayrılıyormuş, çılgın partiler vermişler. Bu parti, hani ülkede ulusal yas ilan edilmişken Prens Philip’in cenazesi…

ÖÖ: İngiliz politikacılar da ne parti düşkünüymüş! Sürekli bir yerlerde parti veriyorlarmış.

SB: Böyle bir gelişme oldu, Boris Johnson da özür diledi. Nedeni Prens Philip’in cenazesiyle ilgili. Şimdi biraz da bitirirken bilimsel gelişmeler ya da yayınlarla ilgili ne var onlara bakalım. Bir kere yeni bir varyant ortaya çıktı, ne kadar tehlikeli olacağı konusunda çok bilgi yok daha henüz. Fransa’dan iki tane önemli mutasyon, büyük bir olasılıkla Kamerun kaynaklı, güney Fransa’da 301 ve 484. bölgelerde saptanan, mutasyon içeren yeni bir varyant. Bunu sadece aklımızda kalsın diye söylüyorum.

ÖÖ: İsim verildi mi?

Türkiye'den Covid-19'a dair önemli araştırmalar yayınlandı

SB: Hayır, verilmedi. Bunu söylememin nedeni hani varyantların ortaya çıkışında bir azalma yok, her an her şey olabilir o konuda. Bir diğer haber, bu hafta sonu bir yayın grubunda aşılardan ortaya çıkan, bu antikor ve B hücre yanıtı dışında savunma sistemimizin kolu olan T hücreleriyle ilgili hücresel bağışıklığa ait aşılar ve T lenfositlerinin aktivasyonuyla aradaki ilintiye ait çalışmalar ortaya çıktı, 5-6 yayınla yayınlandı, ayrıntısına girmeyeyim. Türkiye’den yayınlara değineceğim; bir tanesi “Infection” dergisinde çıktı, Oğuz Uzun ve arkadaşları -55 kişilik bir yazar grubu var- tarafından, Türkiye’deki 16 şehir ve 25 hastanedn gerçekleştirilmiş bir çalışma. Covid-19 aşılarının hastaneye yatışı nasıl azalttığını irdeleyen bir çalışma, ilginç. Bir diğeri Kuzey Kıbrıs’tan geldi, Ayşe Ülgen ve arkadaşları Covid hastalarındaki çeşitli kan değerlerie, işte farklı kimyasal ya da hematolojik göstergelere bakmışlar, hangileri önemli? İşte üre değeri, kreatin gibi, onları irdeleyen bir çalışma, henüz hakem denetiminden geçmedi. Önemli bir diğer çalışma, pek Covid’le doğrudan ilintili olmasa da belki iklim değişikliği, iklim kriziyle ilgili konuya bir katkı olarak kabul edin; Çağlar Keyder, Zafer Yenal, Sarkaç sitesinde yayınlandı, buğday üretiminden hareketle “Türkiye’nin büyüyen tarım sorunu, iklim değişikliği ve devlet” başlıklı çalışma, öyle bir noktaya değiniyorlar. Bana kalırsa, görebildiğim kadarıyla Covid’le ilgili ülkemizde yapılmış çalışmaların en önemlilerinden bir tanesi geçen hafta ODTÜ Biyolojik Bilimler’den Mayda Gürsel’in çalışması. Mayda’nın yaptığı çalışma ‘Earth in Journal Immunology’de yayınlandı. Aşı eşitsizliği ve dağıtımındaki adaletsizliğe değinen oldukça önemli bir yazı da yer aldı bu önemli immünoloji dergisinde.

ÖÖ: Peki bu Türkiye’ye özgü, Türkiye’deki eşitsizlikleri mi anlatıyor?

SB: Yok, hayır dünyada olup bitenleri, yani daha sonra ayrıntısına bakarız dikkatinizi çekerse. Bir yazı Suma Thomas ve arkadaşları tarafından JAMA dergisinde, bu Amerika Medikal Kuruluşlar Birliği’nin gazetesi Jama’da yayınlandı. İlginç, çünkü bizde çok yanlış demeyeyim ama gereksiz bir uygulama var; şu anda Covid’e ait spesifik antivirallere sahip etkili olan bir ilaç bulunmadığı için özellikle “Evinizde dinlenin ama parasetamol kullanın” deyip yanına bol miktarda vitamin ekleniyor. Eğer belirgin bir vitamin eksikliği söz konusu değilse bunun pek yararlı olmadığı bilim insanları tarafından vurgulansa da pratikte pek öyle değil; herkes C vitaminiydi, D vitaminiydi, B vitaminiydi bunları kullanma eğiliminde. Buna ait bir çalışma Suma Thomas ve arkadaşlarının; kendileri 214 hastada yüksek doz çinko ve C vitaminini denemişler ve bu iki maddenin kullanımının hiçbir özelliği olmadığını, yararı olmadığını, çok etkilenmediklerini gösteren -sonuç değil ama- böyle bir çalışma. Bir de bu bizim hep merak ettiğimiz, Açık Radyo’nun üzerinde durduğu patentlerle ilgili; Almanya’da ekonomi Nobel ödülü sahibi Joseph Stiglitz’in Almanya aşılardaki patent durumunun kaldırılmasını desteklenmeli diye bir yazısı çıktı. O da ilginç bir yazıydı. 

ÖÖ: Ama galiba biraz zor çünkü Deutschewelle’de yer alıyordu, Alman ekonomisindeki büyümede, geçtiğimiz yıl yaşanan büyümede aşı patentlerinin %0,5’lik bir olumlu etkisi olduğu söyleniyor, özellikle Biontech firması üzerinden.

Sayı saymayı bırakıp virüsle yaşamayı öğrenmeli miyiz? 

SB: Burada hep sizler, Ömer bey de başta olmak üzere patent konusunu haklı olarak çok önemsiyorsunuz ve bunun kaldırılmasıyla ilintili demeçleri çok destekliyorsunuz. Bana kalırsa, bu benim karamsarlığım, belki böyle bir şeyin bu dünya ekonomik düzeninde olması pek mümkün değil, böyle hoşluk söylevlerinin dışına çıkmayacaktır asla. Peki o zaman açıkçası insanlar ölecekler, evet ölmeye devam edecekler, bu da çok şaşırtıcı olmayacak gibi geliyor. Umarım yanılıyorumdur, yanılmayı çok da isterim. Bu iş nereye gidecek? EMA, yani Avrupa İlaç Ajansı -Amerika’daki FDA’nın muadili, Avrupa’da ilaçlara, aşılara onay veren kuruluş- “Omikron gibi hızlı yayılan bir varyant söz konusu olduğundan beri artık anlaşılan bir konu var” diyor bu kuruluş, “Covid’le birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.” Bu endemik bir hastalığa dönüşecek, dönüşmekte, bu gerçekten çok sık dillendirilmeye başlanan bir görüş. Bunun en somut göstergesi de İspanya’dan geldi; İspanya Sağlık Bakanı Carolina Darias bir açıklama yaptı, diyor ki “Acaba yeni bir sürveyans -yani yeni bir izlem- yoluna mı geçilmeli?”, yani testleri durdursak mı, izleme ve izolasyonlardan vaz mı geçsek? Gripte sentinan sürveyans denilen, yani “Birer örneklemeyle az sayıda örnek alıp hangi virüsün ne tür özellikleri var, bunu saptasak mı?”, “Sayı saymayı bıraksak mı?” gibi bir önerisi var. “Olguları saymak ya da en ufak bir şüphede ya da temaslılarda test yapmak, bunun bir yararı yok artık.” diyor. Bu çok mantıksız değil aslında, bu ayrıca tartışılacak bir konu. Akılcı bir şekilde bu yola yavaş yavaş geçilecektir, çünkü geçen programda da değinmeye çalıştım, Önce Sağlık programında bu konuyu konuştuk, örneğin 10 kişilik bir grupta pandeminin başında bir tek kişide hastalık varsa o kişiyi izole etmek, etrafına, diğer 9 kişiye bulaşmasını engellemek için test yapmak, diğerlerini koruma altına almak, bu akılcı ve doğru bir yaklaşım ama şu an gelinen noktada 10 kişinin 8’inde zaten virüs varsa, eğer bundan eminsek, oturup da 10 tanesine test yapıp 8’ini pozitif bulup “Aman da ne çok pozitiflik varmış” demek, bunun bir yararı var mı? Tabii tartışmalı.

ÖÖ: Ama galiba bundan emin olamıyoruz, o yüzden test yapılmıyor mu? 

SB: Yani artık yavaş yavaş emin oluyorsunuz, bu grip salgınlarında da öyledir. Grip salgını olduğu zaman ateşi olan, burnu akan, boğazı akan, öksüren, aksıran kişi acaba grip mi? Yani salgın varsa o zaman onun grip olduğu kabul edilir, bu evrensel bir yaklaşım. Tabii yani demin verdiğim örnekte emin olmak için. Şu anda belirtileri olan, semptomları olan kişilerin testleri yapıldığında bunun kaçında SARS-CoV-2 saptanmıyor? Bu tabii ortaya konmalı. Eğer yarısında ya da işte 1/3’ünde saptanmıyorsa, başka etken varsa haklısınız ama başka etkenler, yani üst solunum yolları enfeksiyonlarına yol açan diğer virüs ve bakterilere karşı da yapacak bir şeyiniz yok, orada da benzer tedavi yaklaşımları sergilemektesiniz. Bir de bu yapılan testlerle ilgili çalışmalara, aşı olmayanlara uygulanacak yaptırımlara örnek vereyim son olarak. Kanada aşı olmayanlara -Quebec Başbakanı François Legault’un açıklaması- ayrı bir vergi uygulayacağını söyledi. Aşı olmayan %10 Quebec’linin nüfusun geride kalan aşılı 90%’ı rahatsız etmesi, onları tehdit etmesi uygun değildir diyorlar ve onlara ekonomik yük ekleyerek belki de özendirmek mümkün. Aşılanmayan kişilere böyle bir uygulamaya geçecekler. Ben burada bir durayım isterseniz, teşekkürler, iyi yayınlar.

ÖÖ: Teşekkür ederiz.